Avuç içi kadar mutluluk yeter
01/01/2012 § Leave a comment
5 ayi askin suredir dokunmadigim bir ‘gunlugum’ var. “Hani dijitallesmistik, hani ona artik ‘blog’ diyebilir, ve gunluk sozcugunun icsel olarak getirdigi o sevk kirici yukumluluklerden birkac tikla arinabilirdik’ mi diyorsunuz? “Hem bu hala bir ‘gunluk’ olsaydi’, cok buyuk olasilikla sizin de ‘yeni-yil-yeni-umutlar-yeni-kararlar‘ temali kollektif histeriye endeksli olarak cebellestiginiz bu ic hesaplasmanin orta yerinde bizim de ne isimiz vardi” seklinde mi yaklasacaksiniz? Dogru. 5 aydir dokunmadigim bir blogum var; ve daha dun bile 12 ziyaretcisi olmus. Su bir gercek ki, bir zamanlar dokundugunuz suyun da sabunun da sizin her an basinizdan asagi bosalma ya da ayagizin altina kayma ihtimali baki su hayatta.
Koca bir yili sudan bu kadar uzak gecirmissem, ertafi cok kirletmis olmam icap ediyor, degil mi? Hersey cok garip. Hayat kontrol edilemez bir hizla degisir gibi gorunurken aslinda tamamen ayni kaliyor. Ben 15 yil once kagit kalemle onlarca sayfada, 2 yil once klavyede 3-5 paragrafta yaptigim seyi bugun avuc icini doldurmayan bir cihazin, olmayan harflerine gunde birkac sefer 140 kez dokunarak yapiyorum. Ayni seyi yapiyorum. Artik yapmadigim, yapamadigimi sanidigim icin kendime kizdigim sey baska baska yollardan kendine cikis yolu bulmus oluyor. Pismanlik, gereksiz. Eger bugun yapamadiklariniz, ihmal ettikleriniz, icinizde kalmaya mahkum ettikleriniz adina otutup uzuluyorsaniz, vazgecin. Hic bir seyin gercekten icinize hapsolma ihtimali yok. Zehirlenmediniz, ve hala yasiyorsunuz. Icinizdeki, cikis yolunu buluyor. Yasamaya devam.
Paramla rezil olacağım, Elie’yi getirin!
24/08/2011 § 1 Comment
Hakkaten, “paranla rezil olmak” eyleminin, hafiften, şöyle içten içten bir havası, bir karizması yok mudur sizce de? Yani bastırırsınız parası neyse, saçarsınız liraları euroları; ve yine de o iş bir güzel elinize yüzünüze bulaşır kalır ya… Hani hep başınıza gelir ya canıııım, ONU diyorum işte !
Aşağıda göreceğiniz üzere, ben liraları, euroları, ya da Lübnan’ın para birimi her ne ise onu; köprünün tepesine çıkıp aşağı saçmak suretiyle tüketim toplumun çarklarına iade etmeye niyetlensem BİLE; eğer yapmadıysanız bir zahmet izlemenizi rica edeceğim yukarıdaki videoda, dişi ırkının canına kastettiğini düşündüğüm ve “elbise” demeye moda hatta tasarım alemi adına utandığım şeylere elimi yine de süremeyecekmişim! Bak sen… O köprü Sen ya da Litani nehri üzerinde olmadığı sürece, tabii. İlla Paris’e ya da Beyrut’a mı gidelim yani sayın Elie Saab?
Oraya gidince de meydanda bir zahmet sorun göstersinler diyorsun bir de.
Eee… paranla rezil olacaksan da, adabı var elbet.
Yeniden başlasın!
18/07/2011 § Leave a comment
Yeniden başlamak aslında çok da zor değildir. Bakınız bugüne kadar dimağlarımıza yerleştirdikleri muhtelif tohumlar ile yetinmeyecek; hatta onlara inat, her ekimde daha iyi bir mahsul çıkarabilmenin azmi/hırsı/endişesi ile bir kez daha, bir kez daha, ve bir kez daha aynı toprağı ekmekten imtina etmeyecek bazıları, içimizde daima varlığını sürdürecektir. Ki bu kişiler ile; 13″ ekran karşısında ekseriyetle sadece oturan dünyanın geri kalanı arasındaki fark da aşağı yukarı bundan ibarettir zaten.
Şimdi sizin için ekran karşısında gerinme, soğuk içeceğinizi yudumlarken sıradaki daha iyiyi seyre dalma vakti:
Kendime not/Nolan’a soru: Bu benim de temsili sahalara dönüş trailer’ım olsun mu? (Dile kolay, aylar olmuş. Ve benim bir kısa film bile çekmem gerekmiyordu.)
Bir globaliz ki bizden iceri
26/04/2011 § Leave a comment
Globally ours olan biricik THY’mizin evlenme teklifi temali ‘oricinal’ reklam girisiminde sizi -cakmasyonlugu haricinde – neyin rahatsiz ettigini tam kestirememis miydiniz? Imdadiniza hic vakit kaybetmeden bizzat THY kosuyore! Nilden melodilerle kulaklarimizin pasini silen; AMA’ya ihtaf edilmis bu reklam filminde, icimizin yaglarini eriten bir seslendirmeyle THY marsi soyleyen bir grup Etiyopya halki sayesinde ogreniyoruz ki; hic birimizin s.klemedigi bir takim yerlere THY sefer filan duzenleyip ucmakta, hatta buna lutfetmekle yetinmeyerek bu ucra vatanlarin kozmetik ve kisisel bakim sektorlerine de paha bicilemez katkilarda bulunmakta…
It sucks to suck globally diyecegim, ama cumledeki global, sozlukteki global’dan en az ‘en uzak ulkenin en uzak kosesi’ kadar uzak olacak.
Korkular içinde bekliyoruz
11/04/2011 § Leave a comment
Gerim gerim gerilmeye az kaldı. Kas gevşeticimiz nerede?
Ben yapmazdim boyle seyler ammaaa…
01/03/2011 § Leave a comment
Sakal ve Christian Bale sevgimi toplamaniz hatta carpmaniz halinde bile su manzaraya tahammul sinirimin biraz altinda kaliyor korkarim. Hafiften dokunabilirsin artik onlara, saygilarimla.
Reklamlara gir hemen reklamlara… Neydi o, love is reddd… love is reddd… (Allahim hangisi daha buyuk iskence, bana bir isaret ver?!)
O mikrofonu eline almayaydi iyiydi. Hatta bu red karpitin en iyisiydi… Yani gercekten, kendini seslendirmekten aciz yurdumun aktorlerine karsilik olarak, bize defalarca gosterilmis olunan uzere, gercek sanatci kismisinin ‘catir catir rolunu yaparken ayni zamanda mukemmel dans da edebilen ultra basariyla sarki da soyleyebilen asmis insan’ profilini, kendimi zorlasam da gormeden edemedigim, aci ceken canindan bezmis yuz ifadesi ile yerle bir etmis olmasi buyuk olasilikla seksenucuncu oskarlarin en buyuk ironisiydi.
O sadece ben miydim, yoksa benden baska Natalie-severler de bu fotografa bakinca bir an ‘anne bak, hem bebegim olcak hem de odulum, ustelik mor elbisem ve topluklu ayakkabilarim da var, baaak’ seklinde bir konusma balonu gorur gibi oldu?
Onlari cogu insan gormedi, ama ben hususi arayip buldum. Bizzat Vanity Fair Oscar After Party at the Sunset Tower cikisinda bekledim, valla.
Her torende en az birinin yapmasi gerektigi uzere, bu yil da Amy Adams babane modasini temsilen geceye katilim gostermisti.
Iste bu ilginc bir enstantene. Caption’ina dokunmadan goturuyoum.
Babane modasi demisken, bana siddetle kendisinin porselenlerini hatirlatan bu Givenchy elbiseyi ancak ve ancak Cate Blanchet gibi sahsina munhasir bir hatun bu kadar ‘exquisite’ tasiyabilirdi herhalde. Oyle bir tasimis ki, ‘exquisite’i Turkcelestirsem bile porselen kirilacak sanki… aman.
Bu da bu yazinin bonusu olsun:
Çok bilenlere ithaf edilmiştir
08/02/2011 § Leave a comment
Fast moving consumption good
03/02/2011 § Leave a comment
Hayır, çikolatadan bahsetmiyorum. Seratonin is overrated, anyway.
Bu sabah play-list’imdeki şarkıları kulağıma düştükleri sırayla dinleyip hala pencerenin pervazına tırmanmamışsam, nasıl derler… “I am a fighter” derler galiba… Ki fighter’lar aslında bunu zaten bilirler; sadece “zaman”; zaman zaman görsel ve işitsel hatırlatmalar yapar böyle kendilerine…
Önce ben susayım şarkılar konuşsun diye düşündüysem de, ikinci loop sonrası “hayır bu şarkılar bana kalsın” dedim. İçlerinden ilki – Türk popunun kadim seslerinden birinden gelmesine rağmen, bana göre – Türk musikisinin en arabesk tınılarından biri olduğu için değil…bazı şarkılar çok dinlemeye, çok duymaya gelmediği için; yorulacağından, sıkılacağından, ve bir gün onu makyajlı gözlerle de rahat rahat dinleyebileceğimden korktuğum için.
Sizin de her zaman kenarda bir gözyaşınız olsun, benden söylemesi.
Açıl susam, ya da kapan…
26/01/2011 § Leave a comment
I-nertia
22/01/2011 § 1 Comment
Did you, too, all of a sudden find yourself walking on a road you don’t remember when – or if – you ever hit in the first place?
Are you on the verge of starting something you never actually signed up for – or for worse, are you lost in the middle of it already?
Are you consciously drinking that last cup of coffee you just placed among a hurdle of unused, untouched stuff on your desk?
Are you doing what you want, and do you know what you are doing? Do you know what you want and don’t want, and have you still not served your time of lingering around each?
Is inertia your plan, or curse, for the forseeable future ?
Here’s the catch:
There’s either action, or there’s inertia. And they both stand for their own right.
It’s whatever’s in the middle, that does not.